Son zamanlarda herkesin hepimizin derdi fazla kilolarımız ve bunlardan kurtulmanın mucize yolları. Bu amaçla pek çok kitap okuyor pek çok program seyrediyoruz. Ben de son günlerde üstüne düştüğüm araştırdığım ve anlamaya çalıştığım kilo, insülin direnci ve diyabet gibi konularda izleme fırsatı bulduğum bir belgeselin kısa bir özetini yapmak istiyorum.
BBC televizyonu'nun 6 bölümlük "The truth about food" belgesel dizisinin dördüncü bölümü kilo vermek üzerine hazırlanmış. En altta linkini de paylaşacağım belgeselin kısa özeti ve kişisel birtakım yorumlarım sizlerle.
Öncelikler belgeselde ele alınan konulardan ilki "su içsem yarıyor", aynı konuya bağlantılı olarak "bizim bi arkadaş ne yerse yesin hiç kilo almıyor ona çok özeniyorum" savları. Hepimizin bildiği gibi bu sorunun kendi aramızda tek cevabı var "metabolizma!". Bir kişi yediği halde kilo almıyor diğeri su içse yarıyorsa "ama onun metabolizması çok hızlı" savunmasını yapıyoruz , bize göre zayıf insanların metabolizması çok daha hızlı çalışıyor.
Belgeselimizde bu konuda iki iyi arkadaşı ele alıyorlar. Birisi hafif kilolu diğeri ise zayıf iki hanımefendi. İddia, kilolu olanın zayıf olana nazaran daha az yediği, zayıf olanın ise belirgin derecede fazla yediği ancak kilo almadığı yönünde.
Denekler incelemeye alınıyorlar özel bir sıvının da yardımıyla yaklaşık bir hafta ne yiyip ne içtikleri inceleniyor ve yaşam koşulları gözlemleniyor. Sürenin sonunda ortaya konan sonuç tam bir şok oluyor . Kilolu denek anlaşıldığı kadarıyla daha fazla yiyor zayıf olansa daha az, ve yine araştırmanın sonucu gösteriyor ki kilolu deneğin metabolizması daha hızlı çalışıyor. Yani metabolizma hızının zayıf denekte daha fazla olması söz konusu değil.
SONUÇ : Su içsem yarıyor lafı gerçek dışı. Kiloluysan ihitiyacından fazla yiyorsundur ve metabolizma şişman canlılarda zayıflara nazaran bilinenin tam aksine daha hızlı.
Bir önceki bölümde çok yemenin fazla kiloya neden olduğu anlatıldı. Peki hem az yiyip hem de tok kalmak mümkün mü? Belgeselimizde ki diğer araştırma konusu bizi hangi gıdaların daha uzun süre tok tuttuğu üzerine.
Bu bölümde gıdalar protein, karbonhidrat ve yağ olarak üç ana sınıfa ayrılıyor ve hangi grup gıdanın bizi daha uzun süre tok tutabileceği araştırılıyor. Bu araştırma için üç gönüllü deneğin aynı porsiyonlarda farklı gıdalar ile beslenip ne kadar süre tok kalabilecekleri araştırılıyor.
Birinci deneğe bir porsiyon sade makarna (kh), ikinci deneğe bir porsiyon makarna ve tavuk kızarması (protein) ve üçüncü deneğe ise bol yağlı bir sosa bulanmış bir porsiyon makarna veriliyor. yaklaşık dört saat sonunda üç deneğe de pizza veriliyor. Tabağında en fazla pizza bırakan en tok olan olarak değerlendiriliyor ve sonuçta en aç olanın yağ grubu en tok olanın ise protein grubu olduğu anlaşılıyor
SONUÇ: Proteinli gıdalar veya proteinden zengin gıdalarla hazırlanan diyetler daha uzun süre tok kalmanızı sağlar.
Bir diğer konu -ki benim en çok dikkatimi çekende bu nokta oldu-, kalsiyumdan zengin çiftlik ürünleri peynir, yoğurt ve tereyağı'nın kilo vermemizde etkisi nedir?
Bu araştırma için denekler ilk hafta kalsiyumdan zengin gıdalarla beslendi ikinci hafta çok daha az kalsium aldılar, 3 ay dışkı numuneleri toplandı ve incelendi çalışmanın sonucunda kalsiyum ağırlık beslenmede dışkıyla atılan yağ miktarının diğerine oranla belirgin oranda fazla olduğu, bu miktarın yılda bir kaç kilo fazla yağ atılımına neden olacağı sonucuna varıldı.
SONUÇ: Kalsiyumdan zengin yağ oranı düşük süt ürünleri ile beslenme sonucu dışkı ile attığımız yağ miktarı belirgin derecede fazladır.
Kişisel not: Araştırma sonucunda az yağlı peynir ve light yoğurt tavsiye ediliyor. Bu konu tartışmalı olabilir. Light ürünlere ve az yağlı peynire karşı olan uzamanların olduğu aşikar. Şahsi fikrim çiftlik ürünlerinin fazla tüketilmesi ve light ürünlerin mümkün olduğunca tüketilmemesi üzerine. Bir başka yazıda bunu da konuşuruz.
Belgeselin ilerleyen bölümünde "İnsanoğlu neden fazla gıda tüketir?" sorusuna cevap aranıyor. İki farklı gruba sinema izlerken yemekleri için patlamış mısır veriliyor. Birinci grup küçük boy ikinci grup ise büyük boy ve bayat patlamış mısır tüketiyor. Araştırma sonucunda büyük porsiyonlarda verilen patlamış mısırın bayat bile olsa daha fazla tüketildiği gözleniyor
Sonuç: Büyük porsiyon eşittir fazla tüketim ve fazla tüketim eşittir fazla kilo!
Yine yapılan çalışmalarda insanların ne yediklerine bakmalarının yediklerini görmelerinin ve en önmelisi not almanın daha az tüketime neden olduğunu gösteriyor. Gün içindeki kaçamakların yazılması gün sonunda vicdan azabıyla belki de bizi sonraki gün için frenleyebiliyor.
Çok gıda tüketmemizin bir nedeni olarak ta gözümüzün doymaması gösteriliyor.
Yani fikren tatmin olduğumuzda tüketeceğimiz gıda da azalıyor ve daha az yiyoruz.
Çalışmalara göre tok hissetmemizde ki bi diğer etken midemizin gıda alımı sonrası genişlemesi. Yani yemek yedikten hemen sonra mide hacminde artış oluyor ve bu artış beyin tarafından tokluk olarak algılanıyor. Peki midemizi nasıl genişletebilir ve bu tokluk hissini sağlayabiliriz? Çok yiyerek ? Hayır!
Amaç kilo almamak veya kilo vermekse çok yemekten kaçınıyoruz peki hem az tüketip hem nasıl tokluk hissini sağlayabiliriz. Mucizenin adı çorba!

Açıklaması ise şöyle çorba ve katı gıda grubu mide de aynı hacimde genişleme sağlıyor ancak katı gıda grubunda su hızla emilip katı gıdalar mide de kalıyor ve hacim daha hızlı küçülüyor. çorba grubunda ise emilim daha yavaş oluyor ve hacim daha uzun sürede küçülüyor.
Sonuç: Düşük kalorili çorbalar daha uzun süre tok hissetmemizi sağlar.
Belgeselin bir de ana kahramanı var bir hayli kilolu olan Andy. 40'lı yaşlarında, bugüne kadar pek çok diyet denemiş kilo vermiş ancak yine almış, şu an da fazla kilolu , babasını da aşırı kiloluymuş ve buna bağlı diyabeti varmış. Birkaç sefer kalp krizi geçiren babasını belgesel çekiminden iki hafta önce kaybetmiş. Belgesel boyunca Andy'nin üstünde bir takım diyetler uygulanıyor. Yukarıda anlatılanların hemen hepsi bu hanımefendiye öğretiliyor.
Belgeselin başlangıcında MR görüntülemesine giren deneğimizin vucudunun yağ oranı yaklaşık %45 olarak tespit ediliyor. Şoke eden görüntü dış yağlanmanın yanı sıra karın içi yağlanmanın çok fazla olması.
Kişisel not: Burası çok önemli evet göbek kalça ve basen etrafı yağlanma kozmetik açıdan kötü ancak iç yağlanma ,karın içi yağlanma daha doğrusu iç organlar etrafı yağlanma çok çok daha tehlikeli.
Şöyle düşünelim.
Şort, t-shirt ve spor ayakkabı ile sakin bir ortamda koşuyorsunuz. Rahatsınız, bir yandan stresinizi atıyor bir yandan da sağlığınıza kavuşuyorsunuz. Bir başaka senaryo da şu olsun yine koşuorsunuz ancak bileklerinizde beşer kiloluk ağırlıklar var, üstünüzde kalın bir mont ve sırtınızda da 20 kiloluk bir sırt çantası. Rahatlamak değil tam aksine stres bu. Ayrıca o kadar yük zamanla belinize, Eklemlerinize ve kaslarınıza zarar veriyor. İşte iç organ yağlanması da tam böyle. Yağ iç organlarımızı yoruyor. Özellikle de hiç durmadan koşmaya çalışan kalbimizi.
Belgeselin sonunda kahamanımızın tekrar MR görüntüsü alınıyor ve verilen kiloların iç organ etrafı yağlanmayı da ne derece azalttığıda görülüyor. Zaman zaman yapılan kaçamaklar kilo vermeyi durdursa ve hatta kilo aldırsa da (düzenlenen partilerde bol alkol ve gıda tüketimi, doğum günü hazırlıklarında bol pasta gibi) sonuçta kahramanımız yaklaşık yedi kilo veriyor.
Tüm bunların özeti;
Küçük porsiyonlar
Yiyecek günlüğü tutmak
Protein ağırlıklı beslenmek
Düşük kalorili çorbalar içmek
Ve yüksek kalsiyum düşük yağ oranlı süt ürünleri tüketmek
bize sağlıklı ve aç kalmadan kilo verdirebilir.
Dipnot: Yazılanlar genel itibari ile çeviri, özet ve kişisel yorumdur. Diyet çok önemli bir konudur ve gerekli durumda muhakkak profesyonel yardım alınmalıdır. Üç satır yazı veya bir saat belgeselle kimse diyetisyen olamaz.İişin profesyonellerinin yorumları yazımızı daha da güçlendirecektir ve bloğum hepsine açıktır. Şahsi kilo deneyimlerim ve diğer çeviri özetlerimle ben de elimden geldiğince yazmaya devam edeceğim. Umarım faydası olur.

İmza: Bir şişman :)
Veteriner Hekim A.Burak KAPLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder